Başlangıç > Siyaset > Lizbon Antlaşmasına Giden Yol ve Yeni Dönemde AB

Lizbon Antlaşmasına Giden Yol ve Yeni Dönemde AB

          Avrupa Birliği’nin kurumsal yapısını ve işleyişini yeniden düzenleyen Lizbon Antlaşması , sekiz yıllık sancılı ve engelli bir sürecin ardından 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girdi. Soğuk savaş yıllarında yaşanan iki kutuplu dünya düzeninde küresel politikalara etki edebilecek kapasitesi olmayan AB, bu dönemde ABD’nin belirlediği sınırlar içerisinde dış politikasını belirliyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra ABD’nin tek kutup olarak dünya politikasına yön vereceği teorilerine karşı, 2000’li yıllara gelindiğinde Rusya ve Çin’in yükselen güçler olarak ABD’nin karşısında yer almasıyla ortaya çıkan çok kutuplu yeni dünya düzeni, Avrupa Birliği’nin uzun yıllardır altyapısını oluşturmakla uğraştığı köklü kurumsal değişikliklerin gerçekleştirilmesini kaçınılmaz kılıyordu.

            ABD-Çin ve Rusya üçlüsünün domine ettiği dünya politikasında, ekonomik olarak gerçekleştirilen bütünleşmeye ve elde edilen başarıya pararel olarak siyasi açıdan da güçlü bir idari yapı ve tek sesli bir dış politikaya sahip küresel bir güç olma amacının yanısıra, birliğin en önemli dış politikası olarak kabul edilen genişleme politikasının sonucu olarak kurumların işleyişinde karşılaşılan aksaklıklar, karar alma ve uygulama mekanizmasının giderek ağırlaşması, en nihayetinde AB vatandaşlığı kavramının yeniden tanımlanmasına olan ihtiyaç köklü reformları içeren bir anayasa tartışmasının doğmasına yol açmıştı.

Bu tartışma ortamının ardından 2001 yılı içerisindeki Laeken zirvesinde AB’de yetkilerin ve dağılımının yeniden düzenlenmesi, AB kurucu anlaşmalarının basitleştirilmesi, AB entegrasyonunda etkinliğin, demokratik niteliklerin, şeffaflığın arttırılması ve genişleyen birlik için bir anaysanın oluşturulmasına yönelik bir irade ortaya kondu (21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 2009).”Bu iradenin ortaya çıkmasında hiç şüphesiz, 2004 yılında on aday ülkenin katılımıyla gerçekleştirilecek  genişleme dalgasına birliğin kendisini hazırlama ihtiyacı ön plandaydı. Nitekim, bu büyük genişleme dalgasını kurumsal ve yapısal olarak hazır bir şekilde karşılamanın öneminin farkında olan AB liderleri yayınladıkları Laeken Deklarasyonu’nun iki temel amacını, Avrupa Birliği’ni genişlediği ölçüde daha etkin kılmak ve birliği Avrupa halklarına yakınlaştırmak olarak belirtmişlerdir.

           2004 Haziran’ında Brüksel’de toplanan AB Liderlerinin hazırlanan ‘Avrupa Anayasası’ taslağını kabul etmesi sonucu üye ülkelerce onay süreci başladı. Bu bağlamda üye ülkelerde yapılan referandumlarda, 2005 yılında önce Fransızların, ardından Hollandalıların Avrupa Anayasası’nı reddetmesi halklar ile siyasetçiler arasındaki görüş farkını ortaya çıkararak Birlik içerisinde şok etkisi yarattı ve siyasetçileri acil bir durum değerlendirmesi yapmaya sevketti.”Anayasal antlaşmayı rayından çıkaran 2005 yılındaki Fransa ve Hollanda referandum sonuçları, bu ülkelerle diğer ülkelerdeki kamuoylarının genişleme konusunda rahatsız ve AB’nin şimdiki siyasi yöneliminden mutsuz olduklarını göstermiştir (Dinan 2009).” Özellikle Fransa’daki referandumun sonucu büyük oranda hükümete ve ekonomi politikalarına karşı tepkinin yansıması olarak değerlendirilse de, anayasa taslağının Birliğin egemenliğini genişleterek uluslarüstü (supranational) yapısını derinleştiren maddeler içermesi de ortaya çıkan sonuçta önemli bir etkendi.

 

           Vatandaşlarından gelen mesajı alan AB üyeleri 2007 yılında onay sürecini durdurarak anayasa çalışmalarını sonlandırmış gözükse de, taslak üzerinde asıl olarak hedeflenen reformlara dokunmadan birtakım değişiklikler yaparak hazırladıkları ve 5 Ekim 2007’de Lizbon’da imzalanan Reform Anlaşması ile, gelen tepkileri azaltma yolunu izledi . Toplumlarının tepkisini değerlendiren üyeler uluslarüstü egemen bir gücü sembolize eden maddeleri revize ederek hazırladıkları anlaşma sonrasında ulusal kamuoylarını memnun edebilmek ve tekrardan yaşanılabilecek olası tıkanmaları önlemek için tedbirler aldılar.  “Devleti çağrıştırdığı için tepki çeken “anayasa” terimi kaldırılıp sıradan bir anlaşma gibi paketlenerek “Lizbon Anlaşması” adını alırken, asıl tedbir olarak bu belgenin halk oylamalarına sunulmasının yasaklanma (Altınbaş 2009)” bu duruma örnektir. Anayasa taslağında öngörülen değişikliklerin önemli bir bölümünü koruyarak düzenlenen  antlaşma metninin onay sürecinde AB ülkeleri, hükümet kararlarının ve parlamento onaylarının anlaşmanın yürürlüğe girmesi için yeterli görülmesine karar verdi. Yaşanan bu geçiş sürecinin ardından “Lizbon Antlaşması tüm diğer antlaşmaların yerine geçmek yerine Maastricht ve Roma Antlaşmalarına değişiklik getirmekle yetindi ve AB sembollerine yapılan atıflar kaldırılmak zorundaz kalındı. Bu durum bazı kesimler tarafından AB üye devlet vatandaşlarının henüz tamamen devletlerüstü bir “AB kimliğini” kabullenmekte zorlandıkları şeklinde yorumlandı  (Eralp 2009).”

 

             AB’nin aldığı kararın amacı  onay sürecini hızlandırarak en kısa sürede antlaşmanın yürürlüğe girmesini sağlamaktı. Ancak İrlanda’ nın Birlik içinde bir istisna olması bu sürecin sekteye uğramasına neden oldu. Zira,  anayasasındaki madde gereğince Avrupa Antlaşmalarında yapılan değişikliklerin İrlanda  halkına sunulmasının zorunlu olmasına dayanılarak gerçekleştirilen 2008 referandumunda antlaşmaya hayır oyunun çıkması  AB içinde bütünleşme taraftarlarını karamsarlığa sevketti. Yeni bir engele tahammülü olmayan Birlik üyeleri tarafından baskı altına alınan İrlanda, istediği tavizleri almak koşuluyla antlaşmanın kabul edilmesi için ülke içinde yeni bir süreç başlattı ve 2009 yılında yapılan referandumda antlaşmayı vatandaşlarına kabul ettirdi. Bu zorlu virajı bu şekilde atlatan AB daha sonraki dönemde de sürecin tıkanmasına neden olan durumlarda aynı stratejiyi izleyerek, istedikleri taviz ve muafiyetlerin verilmesi yoluyla antlaşmanın söz konusu ülkelerde kabul edilmesini sağladı.

 

          Antlaşmanın bazı maddelerini egemenliklerine  müdahale olarak değerlendiren veya iç politikada siyasi meşruiyetlerinin zedelenmesine sebep olarak gören ülkelere karşı gerçekleştirilen zorlu pazarlıklar sonucunda; “İrlanda ve İngiltere’ye adalet ve içişleri konusunda istisna oluşturarak uygulamaların dışında kalabilme imkanı tanındı, Polonya da Temel Haklar Sözleşmesi konusunda İngiltere’ye tanınan muafiyet imkanlarına sahip oldu, Danimarka ise adalet ve içişleri konusunda muafiyetini koruyacak, ancak istediği alanlarda sisteme dahil olma imkanına kavuşacak (BBC 2009). Lizbon Antlaşmasını onaylayan son ülke olarak  uzunca süre direnen Çek Cumhuriyeti de bu süreç sonunda Temel Haklar Sözleşmesi’nden muaf tutulan üçüncü ülke oldu. Onay sürecinde son engelin de üstesinden gelinmesiyle Lizbon Antlaşması nihayet yürürlüğe girdi.

          Avrupa Birliği’nin siyasi ve idari yapısını yenileyecek Lizbon Antlaşması,Avrupa Birliği´nde karar alma süreçlerini hızlandırmayı ve AB’yi uluslararası alanda etkili bir aktör haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda; daha çok yetki,daha az veto, ve daha hızlı bir karar alma sürecini sağlamaya yönelik maddelerin yanısıra,  siyasi yönetimde sürekliliğin sağlanması amacıyla kurulan daimi bir Avrupa Konseyi Başkanlığı görevi oluşturuldu ve  AB liderlerinin ortak kararı ile Birliğin ilk başkanı olarak, Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy seçildi. Ayrıca uluslararası arenada tek sesliliğin sağlanması amacıyla oluşturulan AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine de bir önceki AB Komisyonu’nun ticaretten sorumlu üyesi İngiliz Barones Catherine Ashton getirildi (Ertek 2009). Avrupa’nın zirve makamlarına  getirilen siyasetçilerin AB’ nin yeni vizyonu çerçevesinde süper güç olacağını düşünenleri hayal kırıklığına uğratsa da (George Parker 19.11.2009) antlaşmanın bu yolda AB’ne katkı sağlayıp sağlayamadığına önümüzdeki dönemlerde şahit olacağız.

 

                                                                                       

                                                                                       Rıdvan Türkoğlu

 

Kaynakça

21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. ” Lizbon Süreci ve Getirdiği Yenilikler, .” Avrupa Birliği Araştırmaları, 10 13, 2009.

Altınbaş, Deniz. “Lizbon Anlaşması Yürürlükte.” Avrasya İncelemeleri Merkezi, 12 21, 2009.

BBC. “Soru-Cevap: Lizbon AnlaşmasI,19.11.2009.” http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2009/10/091027l,, 2009.

Dinan, Desmond. Avrupa Birliği Tarihi. İstanbul : Kitap Yayınevi, 2.Baskı, 2009.

Eralp, Nilgün Arısan. “Lizbon Antlaşması ve Türkiye: İlk Değerlendirmeler….” TEPAV Değerlendirme Notu, Aralık 2009.

Ertek, Banu. “AB Reform Antlaşması.” Deutsche Welle Türkçe, 2009.

George Parker, Tony Barber, Josh Chaffin. “Van Rompuy takes EU presidency.” Financial Times, 19.11.2009.

Quentin Peel , Europe fails to punch its weight, Financial times,19.11.2009

 

 

 

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın