Arşiv

Archive for the ‘Köşe yazıları’ Category

9-16 Ocak 2011 Köşe Yazıları ve Makaleler

 

The Middle East’s Turko-Persian future

Posted By Mohammed Ayoob Tuesday, January 11, 2011 –

 The center of gravity in the Middle East has shifted dramatically in the past few decades from the Arab heartland comprising Egypt and the Fertile Crescent to what was once considered the non-Arab periphery — Turkey and Iran. The exciting era of Arab nationalism in the 1950s and 1960s, especially Nasser’s nationalization of the Suez Canal and the all too brief union of Egypt with Syria, had made the Arab heartland the symbol par excellence of the reassertion of the Third World’s dignity and its aspirations for autonomy from the great powers. Since the 1970s, that air of excitement and hope has given way to the moribund nature of Arab politics and the perpetuation of autocratic and kleptocratic rule, which have contributed in large measure to the diminution in the regional role of major Arab states such as Egypt. Regimes that were once considered “liberalizing autocracies”, such as Egypt with its controlled elections and Jordan with an increasingly vocal parliamentary opposition, have now reverted to an unalloyed autocratic model. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları

26 Aralık-2 0cak 2011 Köşe Yazıları

Eksen’ tartışmasında yeni aşama
Beril DEDEOĞLU

Nedense bazı toplumlarda, söylenenlerden çok söylenmeyenlere önem veriliyor. Türkiye’deki bazı toplum kesimlerinde de bu tür bir eğilimin gözlenmesi mümkün. Sözleri inandırıcı bulmama alışkanlığının tarihsel süreç içinde deneme-yanılma yöntemiyle kazanılmış olduğu ileri sürülebilir. Ancak günümüzün kısmen şeffaflaşmış ortamında siyasilerin kanaat, gizli plan ya da “kötü niyetlerini” saklı tutma gibi bir lüksleri fazla bulunmuyor. Bu gerçeklik karşısında sonradan zor durumda kalmayı göze alamayan kişiler de ne düşünüyorlarsa onu söylemeyi tercih ediyorlar ve aslında toplum da onlara oy veriyor.
Gerçekleştirilen politikaların ne anlama geldiğini anlatmaktan yorgun düşen, ancak yine de yaptığından çok niyetinin tartışılmasına engel olamayan kişilerden birisinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olduğu anlaşılıyor.

Bakanın yurt dışı gezilerinin kaçta kaçını “Batı”ya, kaçta kaçını “Doğu”ya yaptığı yolunda bir istatistik yayınlandı ve Batı’ya daha fazla gittiğini görünce derin bir nefes aldık; “hep batıya giden Türkiye”den uzaklaşılmadığına ikna olduk, eksenimizin kaymadığını dünya âleme gösterdik. Kimbilir belki Türkiye “Doğu”ya daha fazla açılsın diyenlerden oy beklediği varsayılan bakanın, aslında gizli niyetinin batıya yaklaşmak olduğu bile bu yolla ortaya çıkmıştır. ABD’de bu tür bir istatistik yayınlansa, halkın paniğe kapılması işten bile olmazdı zira oransal olarak ABD dışişleri bakanları en fazla Irak ve Afganistan’a gittiler, dolayısıyla ABD’nin eksen kayması yaşama ihtimali büyük.

Batı’ya daha fazla ziyaret gerçekleştirmiş olmanın bile bazı kuşkuları gidermeye yetmediği söylenmeli. Zira “batı”dan kastın ne olduğu tam bir açıklık kazanmıyor. Kıbrıs’ın güneyinin, Gürcistan ve İsrail’in batı, KKTC, Bosna Hersek ya da Makedonya’nın doğu sayılabileceği bir dünyada yaşıyoruz. Hal böyle karmaşık olunca, gerçekleştirilen ziyaret alanları ile işbirliği girişimlerinin nerelerde arttığına aynı anda bakmak ve işbirliği konularının içeriğine dikkat etmek daha anlamlı hale geliyor. Türkiye’nin yakın coğrafyasında siyasal istikrar sağlayıp ekonomik avantajlar yaratabilecek girişimlere öncelik verdiği son derece açık. Bu girişimlerini Japonya’dan Şili’ye uzanan geniş bir işbirliği ağıyla da destekleme gayretinde. Bu politikanın yüzyıllardır hemen her devlet tarafından uygulanmaya çalışıldığını, başarılı olanların da kalkınmış güçlü devletler haline geldiklerini söylemeye gerek bulunmuyor. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları

19-26 Aralık Köşe Yazıları

Türkiye, AB ve diğerleri

Beril DEDEOĞLU

 Birbirinden bağımsız gibi gözüken bazı gelişmelere birlikte bakıldığında, bazen geleceğe yönelik tahmin yapmak daha kolay olur. Son günlerde AB, Kıbrıs ve Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki gelişmeler, ‘neler oluyor?’ sorusunu sormayı mümkün kılıyor.

Kriz içindeki AB’de dönem başkanlığı Belçika’dan Macaristan’a geçiyor ve bu çerçevede AB Konsey Başkanı Van Rompuy’un Macaristan’a yaptığı ziyarette tarafların sarf ettiği sözler dikkat çekici. Türkiye’nin Avrupa’da yeri olmadığı konusundaki ısrarlı tutumuyla tanınan Belçika Başbakanı Van Rompuy, Türkiye’nin bölgesinde oynadığı aktif rol nedeniyle AB ile yakınlaşması gerektiğine dikkat çekti. Müzakerelerin sonucunu beklemeden Türkiye’nin AB’ye bağlanması gereğine işaret ederek muhtemelen üyelik yerine ayrıcalıklı ortaklığı kastetmiştir. Bu, Türkiye’nin üyeliğine hala karşı çıkmak anlamına gelse bile bir yandan da “kaybetme” kaygısına işaret ediyor. Macaristan ise, bu yaklaşımı onaylayan bir karşılık verdi ve Türkiye’nin giderek bir tür “Osmanlı” kurduğunu, gidişatın da AB’ye alternatif bir bölge yaratacağına dikkat çekti. Kısacası Türkiye üyeliğine karşı çıkan devletler, bugün “aramıza almadık, onlar da gidip kendi bölgeleriyle bütünleşiyor” diye çıkarsamada bulunuyorlar. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları

12-19 Aralık Köşe Yazıları

EU Council conclusions on enlargment/stabilisation-14 December 2010

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/genaff/118487.pdf#page=2

 

Yükselen Türkiye’nin Avrupa’ya bakışı
Emilie Leveque

Brüksel ve Ankara hükümetinin Türkiye’nin Avrupa’ya tam üyelik müzakerelerini başlatmasının üzerinden beş yıl geçti.

Süreç çok ağır işliyor ve Kıbrıs sorunu Paris ve Berlin hükümetlerinin 73 milyon nüfuslu bir ülkeye doğru genişlemesindeki çekinceleriyle engelleniyor.

Ancak bu geçen süre zarfında Türkiye yoluna devam etti. Türkiye, 750 milyar dolara ulaşan (570 milyar Euro, Fransa’nın GSMH’sinin 1/4’üne denk) güçlü bir GSMH’ye sahip. Bu ülke artık Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya ile birlikte yeni oluşan güçler arasında yer almaktadır.

Türkiye 2010 yılının ilk 9 ayında % 8,9 oranında bir büyüme oranına ulaştı. GSMH’nın büyüme oranının tüm yıl için % 7,5’e ulaşması bekleniyor. Bu sayılar en başta yıllık büyüme oranı 2010 için ancak % 1,6’yı bulacak olan Fransa başta olmak üzere Euro alanındaki her ülkeyi imrendirecek sayılar.

Ancak Türkiye de dünyayı saran ekonomik buhrandan kendini kurtaramadı: 2009’da GSMH’nin büyüme oranı % 4,7’de kaldı. Türkiye’nin görece hızlı bir biçimde toparlanması 2000’li yılların başında IMF’nin sağladığı borçla sağlıklı hale getirdiği finans sektörünün istikrarına çok şey borçludur. Bugün Türkiye ekonomisinin büyümesinin motoru, hane ve şirketlere sağlanan kredilerin yüksek ivmeyle artışıdır. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları

19-26 Eylül Köşe Yazıları ve Makaleler

AB çıkmazı

Beril DEDEOĞLU

Anayasa paketinin halkoyuyla onaylanmasından sonra, sıranın yasaların içerik ve ruhunda değişiklik yapılmasına geldiği anlaşılıyor. Bu çerçevede AB uyum yasalarının meclisten geçmesi ve hızla yaşamımıza dahil edilmesi gerekiyor. AB müzakere sürecine de hız kazandırabilecek bir süreç söz konusu, ancak AB ile ilişkiler ne yazık ki sadece uyum yasalarına ya da Türkiye’nin demokratikleşme yönünde attığı adımlara bağlı değil.

AB’ye üye ülkelerde son yıllarda yapılan seçimleri giderek daha fazla sayıda “sağ” partilerin kazandığı ya da “sağ” partilerin oylarını artırdığı gözleniyor. Avrupa’daki “sağ” ile Türkiye’deki sağ aynı anlama gelmiyor, Avrupa için kast edilen sağ, kendisine göçmenlerden, mültecilerden, yabancılardan, yerli yabancılardan güç kazandıran bir sağ. Bu haliyle yabancı düşmanlığı ve İslam korkusu üzerinden siyaset üreten partiler, farklılıkların birliği yerine farklılıklardan arındırılmış birlik projelerini savunuyor. Böylece bazı yerlerde kitlelerin korkularının yabancı düşmanlığına dönüşmesi devlet politikası haline gelebiliyor.

Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin bundan sonra daha fazla “istenmeyen aday” olma ihtimalini artırırken Türklerin istenmeme halini daha da güçlü bir his haline getirebilir. Bu ortamda da Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen kesimlerin, ülke ve liderlerin seslerinin cılız kalma olasılı yüksek. Türkiye’nin kamu diplomasisi faaliyetlerini nerelerde artırmasına ihtiyaç olduğu, toplumsal yakınlaşmaların yolunu açacak önlemlerin nereye karşı alınacağı belli. Avrupa sağının Türkiye konusunda elini güçlendirmemek için içeride de daha adil ve dikkatli olmaya gerek bulunuyor. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları

Seçtiklerim

Daha ileri reformlara evet, zafer naralarına hayır

JOOST
LAGENDIJK

Türkiye

15/09/2010

joost.lagendijk@radikal.com.tr

12 Eylül referandumunun sonucunu liberal/demokratik/reform yanlısı/Avrupa yanlısı bir bakış açısından nasıl değerlendirmeli? Belki daha önemlisi: Buradan nereye gidilecek?
Bu köşeyi okuyanlar, sonuçtan gayet memnun olduğumu duyduklarına şaşırmayacaklardır. ‘Evet’ oyu verenler ile hayırcılar arasındaki fark, nüfusun çoğunluğunun tercihleri konusunda herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek kadar fazla. ‘Evet’ oyu verenlerin saikleri elbette çeşitlilik taşıyordu, fakat Türklerin büyük çoğunluğu anayasayı değiştirmenin Türkiye’nin yararına olacağı kanaatindeydi.
Öte yandan ‘hayır’ oylarının miktarı da görmezden gelinemeyecek kadar fazla ve paket aleyhine oy verme sebepleri muhalefeti iflah olmaz reform karşıtları olarak yaftalamaya izin vermeyecek kadar karışık. Kullanılmayan oyların iknadan mı yoksa göz korkutmadan mı kaynaklandığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz fakat BDP, Kürtleri oy sandıklarından uzat tutmakta başarılı oldu. Boykot kampanyasının etkisi ancak yavaş yavaş görünür hale gelecek,
zira bu, PKK ateşkesinin devam edip etmeyeceğine
sıkı sıkıya bağlı. Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Köşe yazıları